11 Ekim 2013

Uç Nokta Bulutlaştırma Mı Desek Artık? (Dört Köşe #13, Eylül 2013)

Uzun zamandır bilişim camiamızı oldukça meşgul eden sanallaştırma konusunun en sonlarda konuşulmaya başlayan türevlerinden birisi Masaüstü Sanallaştırma oldu. Masaüstü sanallaştırmanın sunucu, depolama sanallaştırma gibi teknolojilerden daha geç plana bırakılmasının çeşitli sebepleri var. Bence bunlardan en öne çıkanı da masaüstü sanallaştırmanın çok sayıda cihazı ve haliyle bunların kullanıcılarını ilgilendiriyor olması. Veri merkezinde yapılan çalışmalar da tüm kullanıcıları etkiliyor muhakkak da yine de bir miktar mahremiyet söz konusu. Oysa masaüstü sanallaştırmada bizzat kullanıcıların ellediği ve baktığı şeyleri kurcalıyorsunuz.

Aslında güzel teknoloji masaüstü sanallaştırma. Kurumsal bilişim kavramına da daha uygun. Alıştığımız düzende kişisel bilgisayarlarla kurumsal bilişim yapıları kurmaya kalkışıyorsunuz ki, zaten cümle içinde birbiri ile çelişen iki kelimeyi içererek edebiyatçıların oksimoron dedikleri ifade biçimi oluşuyor. Kullanıcıların önüne tam teşekküllü donanımı koyup sonra da USB’sini, DVD’sini kullanamayacakları hale sokmak için türlü taklalar atıyoruz.

Masaüstü sanallaştırmada kullanıcının önünde çalışan işlemcileri, bellekleri ve depolama birimlerini alıyorsunuz. Bunun yerine veri merkezinde bulunan paylaşımlı kaynak havuzlarında bulunan kaynakların ekran görüntülerini masalara taşıyorsunuz. Kaynak kullanımı konusunda büyük tasarruf sağlıyor. Donanım ve yazılım bedellerinde, enerji kullanımında da bir miktar avantaj sağlamakla beraber asıl fark yönetim ve operasyon maliyetlerinde sağlanıyor.

İş yalnız donanım kaynaklarında kalsa konu burada kapanacak aslında ama işin bir de işletim ortamı kısmı var. Beni de düşündüren orası zaten.

O sanallaştırdığınız sistemlerde, sanallaştırmadan önce de kullandığınız bir masaüstü işletim sistemi kullanıyorsunuz. İster Windows, ister OS X ister bir Linux türevi kullanın, sonuçta bu işletim sistemi de kişisel kullanım amaçlı bir işletim sisteminden türeme. E hal öyle olunca, masaüstü sanallaştırma ile dosya ve veri yönetimi ile ilgili sorunlarınızı çözmüyor, sadece bunların bulundukları fiziksel sistemlerin yerini değiştirmiş ve sanallaştırmış oluyorsunuz.

Başka bir konu da Windows 8’in ortaya çıkması ile iyice göze batar hale geldi. Artık kişisel bilgisayarlarda bile masaüstü diye bir şey yok. Gidişat tabletlerde popüler olan simgelerin egemen olduğu bir görünüm.

Kurumsal uygulama çalıştıracak olduğunuzda da gidip W3 uyumlu gezgini açıp kurum portalına giriyorsunuz; derlenip de sizin bilgisayarınızda çalışan bir uygulama kalmadı ki onu masaüstünüze yükleyesiniz.

Zaten artık kişisel bilgisayarlar bilişim kullanıcılarının tek alternatifi değil. Tablet, telefon, akıllı TV gibi PC sonrası dönem cihazlar kullanıcıların sistemlere eriştiği uç nokta cihazlar olarak ağır basmaya başladılar.

Mobil cihazlarda başlayan bir dalga ile de dosya sistemlerinin yerini veritabanı kökenli depolama sistemleri aldı. “C:\Kullanıcılar\Murat\Belgelerim” diye bir klasör mantığını sizin ezberlemeniz yerine kullandığınız cihaz dokümanlarınızı sizin adınıza etiketler kullanarak buluyor.

İlave olarak güncel verinize her yerden ve her cihazdan eş zamanlı erişebilmeniz için Dropbox, SafeSync gibi internet üzerinden servis veren kanallar ortaya çıktı. Uç noktada ne kullanırsanız kullanın bu servisler de artık güncel bilişim kullanıcısının bir ihtiyacı haline geldi.

Bütün bu noktalardan bakınca, masaüstü sanallaştırmadan bir nesil daha üst bir kavram üretilmesi gerektiğini düşünüyorum. Uygulama simgelerinin ve arayüzlerinin her platform için aynı olduğu, veri merkezi kaynaklarında çalışan uygulamaların XML tabanlı olarak uç noktalarla bulut bilişim teknolojileri kullanarak iletişim kurduğu, verilerin kurumsal kaynaklarda bulut bilişim yöntemleri ile saklanarak her cihazdan erişilebildiği bir yapı bizi bekliyor.

Buna Uç Nokta Bulutlaştırma diye bir isim buldum. Bakarsınız beğenilir.

Ha, bilişim bağnazı kesim için tabletler üzerine masaüstü sanallaştırma istemcisi kurup Android üzerinde Windows 7 çalışıyormuş gibi göstermek de mümkün tabi. O da bir tercih.

Bu yazı daha sonra düzenlenerek Telekom Dünyası'nın 133. sayısında yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder