23 Şubat 2014

Atatürk ve Venizelos

Mustafa Kemal Atatürk. Eleftherios Venizelos. Bundan yüz yıl öncesi. Emperyalist güçlerin dengeleri bu iki lideri karşı karşıya getirmiş tarihin akışında. Savaşmışlar, barışmışlar. Sonra kendi ülkeleri için çalışmışlar. Atatürk modern Türkiye'nin kurucusu olarak geçmiş tarihe. Ne tesadüftür ki Venizelos için de modern Yunanistan'ın kurucusu lakabı takılmış.



Atatürk. Venizelos. Bugün biri Türkiye'nin, diğeri Yunanistan'ın en büyük havaalanı. Aynı emperyalist güçlerin uçakları, yüz yıl önce uğruna savaşılan enerji kaynaklarından çıkan yakıtları kullanarak iki havaalanı arasında yolcu taşıyorlar.


Her ikisi de çoktan toprak oldu. Ama yıllar önceki gerilim hala sürüyor Atatürk'le Venizelos arasında. Atatürk'ten Venizelos'a gitmek isterseniz taa 504 numaralı kapıya gidiyorsunuz İstanbul'da. Havaalanının en dip kapısı; yolda çay molası versen olur. Venizelos'tan Atatürk'e uçmak için de A9 kapısına gitmeniz lazım. Ne tesadüftür ki o da Atina'daki en dip kapı.

07 Şubat 2014

Mucize


Muhtemelen henüz tanışmıyoruz seninle de… Çıksan bi yerden gelsen ve desen ki, “Murat, artık geçti”. Okşasan başımı, baksan gözüme ve “artık ben varım ve her şey güzel olacak” diye fısıldasan kulağıma. Saçlarının kokusunda bulsam bütün yaşadıklarımın tesellisini.

Bir Cumartesi sabahı Emre’yi aldığımda ona desem ki, “Oğlum, işte benim bütün sıkıntılarımı alıp götüren insan bu. Onun sayesinde geçti tüm incinmelerim ve artık çok daha iyi bir baba olacağım sana”.

Bir Pazartesi sabahı gitsem ofise ve desem ki, “Arkadaşlar hayatıma o girdi. Artık dert değil şu ya da bu. Var gücümle sizinleyim; yalnızlığımın tesellisi değil artık iş. Ortalığı darma duman edicez”.

Salı akşamı eve gittiğimde sen olsan bir şekilde yanımda, telefonda, SMS’de, Facebook’ta WhatsApp’da. Ve desem ki kendime “Bu gece hayatımda indirdiğim 3D film değil, o var. Yatarken desem ki sana “iyi geceler”.

Sadece 2-3 kadeh içtiğimde değil de ayıkken de görebilsem seni. Ha, senle içeriz o kadehleri sonra; o ayrı.

Yok; kesinlikle tanışmıyoruz seninle. Kim bilir, belki asla, belki de yarın, bir yerde. Ama umuyorum ki, bir gün Çeşme’de, balkonda otururken seninle, kendime diyeceğim ki “Evet, bütün hepsi bu gün için yaşandı”. Gözlerimi kapayıp yaseminin kokusunu çekeceğim içime.

02 Şubat 2014

Ah Nerede, Vah Nerede? - Nereye de koydum dosyamı acaba? (Post PC #09, Şubat 2014)


Etraf neredeyse 600 MB/s hızında okuma yapabilen SSD disklerle dolmuş vaziyette. Firmalar ucuza solid state performansı yetiştirebilmek için hibrid teknolojilerle çözümler üretmeye çalışıyor. Meraklısına 10000 rpm 2.5” eski usul diskler de çıktı; onlar da cayır cayır okuyor, yazıyor. Yine de benim favorim, en iyi zamanında 5-6 MB/s hızında okuma yapabildiğim sürücüm. Yani buluttaki alanım.

Geçmişi neredeyse 15 seneye dayansa da ben son 2 senedir efektif olarak kullanıyorum bu bulut depolama işini. Yani, yıllardır gerek Skydrive, gerekse de Google Drive’da duruyordu bazı dosylalarım da, o alanı bir çeşit yedekleme alanı gibi görüyordum doğrusu.

Gerçi yıllarca çeşitli hayırsever arkadaşların Rapidshare, Netload gibi sitelerde sakladıkları dosyalardan da faydalanmadık değil; o da bulutta depolamanın atası sayılır. Derken bir de Dropbox olayı çıktı ki, çoğumuzun kafasında bulutta depolama kavramını bugünkü noktaya getiren o oldu. Eski usulde bulutta bir şey paylaşmanız için özel uploader vb. türü şeyler kullanmanız gerekiyordu. Yerel hard diskinizdeki belirli dizinleri bulutta tutulan bir dizinle eşleştirme fikri son kullanıcıların doğrudan kalbini kazandı.

Benim için milat 2012’deki iş değişikliğim oldu. Ayrılırken dosyalarımı bir harici diske yedekledim doğal olarak da, derken şeytan dürttü, My Documents klasörümü Skydrive’daki alanıma eşleştirdim. E, geldim eve. Herşey evdeki laptopun da emrine amade. Hemen cep telefonu için olan bileşenini de yükledim. O gün bugündür hangi dosyam neredeydi derdiyle vedalaşmış durumdayım. Geçen yılbaşı itibarı ile Macintosh bilgisayar kullanmaya başladım. Ne bir kopyalama ne bir ayar; sadece istemci yüklüyorsunuz. Ve hatta, “gerektiğinde internet cafelerden bile erişebilirsiniz dosylarınıza” geyiğini de bizzat yaşadım; bir vize işlemi için uğraşırken.

Boşuna değil zaten Microsoft Office 2013’ün default saklama hedefinin Skydrive olarak ayarlanmış olması; bir hikmeti var.

Etrafta bin çeşidi var, Dropbox, Skydrive, Google Drive. Çok bilinmese de bizim Trend’in SafeSync’i var; depolama sistemleri Bank of England’a ait bir altın külçesi kasasında konumlandırmış olduğu için İngilizce banka kasası anlamına da gelen Safe’den gelir adı. Hepsini bir arada kullanacaksanız Storage Made Easy ile birden fazla hesabınızı yönetebilirsiniz.

Şu ya da bu sağlayıcı; kimlerin pazarda hakim olacağını zaman gösterecek. Ancak depolamanın geleceği bulutta yatıyor gibi gözüküyor. Bireyselin yanı sıra kurumsal kullanımda da paylaşım, rol tabanlı erişim gibi özellikleriyle de bulutta depolama öne çıkıyor. Ve hatta Forrester’a göre bu teknolojilerin kullanımı kurumlara %74 civarında tasarruf sağlayacak.

Internet erişim hızlarımız arttıkça makinemizdeki hard diske duyduğumuz ihtiyaç daha da azalacak sanki.


Bu yazı daha sonra düzenlenerek Hardware Plus'ın 9. sayısında yayınlanmıştır.

Dükkanı Kapatıyoruz (Dört Köşe #18, Şubat 2014)

Her zaman yaşanmış bir gerçektir. Hayatımıza giren pek çok yeniliğin sonradan başka etkileri olduğunu da görmüşüzdür. İlla kötü olmak zorunda değil muhakkak ama öngörülmediği için bu etkilere uyum sağlama sürecinde bir takım sıkıntılar yaşanmıştır doğal olarak.

Geçtiğimiz günlerde epeydir görüşemediğim bir arkadaşımla sohbet etme şansımız oldu. Bilişim sektöründe saygın bir firmanın sistem destek hizmeti ekibinde kıdemli mühendistir; mutfaktan yetişme, 15 yıl önce elinde tornavidayla başladığını biliyorum. Bugün büyük ölçekli veri merkezleri tasarlayacak, bakımını, güncellemesini planlayacak, ekipler kurarak bu projeleri gerçekleştirecek yetkinlikte bir insan. Hal, hatır soruldu önce. İş, güç deyince yüzü ekşidi biraz, “Abi” dedi, “bu bulut olayı bizi mahvetti. Dükkanı kapatıyoruz”.

Özellikle uzak alan iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişme bilişim teknolojilerindeki resmi çok farklılaştırdı. Birkaç yıl öncenin yerel alan ağı hızlarına bugün internet üzerinden erişebiliyoruz. Hele işin optimizasyonu filan dediğinizde, daha bile kaliteli bir erişimimiz var eskinin yerel alan ağı teknolojilerine oranla.

Bilişim hizmeti alanlara büyük kolaylık getiren bu gelişme bilişim hizmeti verenleri çok başka bir şekilde etkiliyor. Veri merkezi işletmecileri eskiden kendi yerel ağlarından, yani kendi fiziksel konumlarından alabildikleri bilişim hizmetini de internet üzerinden alabilme lüksüne sahip oldular. Hala kötü bir şey yok gibi görünüyor değil mi? Kayseri’deki bir sistem odanıza İstanbul’dan destek alabileceksiniz; iletişimi ayakta tutacak yeterlikte bir personel ile işinizi görürsünüz. Peki niye İstanbul? Delhi olmaz mı?

İş internete binince oluyor. Destek hizmetlerinin maliyetinin büyük çoğunluğunu personel maliyetleri oluşturur. Hal böyle olunca, kişi başı yıllık geliri Türkiye’nin neredeyse onda biri olan ülkelerden aldığınız en pahalı servis hizmeti bile yerli kaynaklardan alacağınızın yanında çok daha ucuza çıkıyor. Bu firmalarda inanamayacağınız derecede güzel Türkçe konuşan insanlar da var. Muhtemelen çok iyi Türkçe bilen bir Hintli ile konusunun üstadı bir bilişim uzmanı Hintli aynı seviyede maaş alıyordur. Teknik uzmanların önüne arayüz olacak bir tercüman koydunuz mu işi pek de güzel yürütebilirsiniz.

Tabi, bulut olayının bir sıkıntısı daha var; sistem odalarının, veri merkezlerinin sayısı da düşüyor. Dağıtık sistem odası yapılarından konsolide veri merkezlerine geçildiği bulut teknolojisinde pek yakında o Kayseri’deki sistem odası da kalmayıp bir servis sağlayıcının veri merkezine göç edecek. O zaman servis verecek kişi sayısı iyice bir düşecek.

Şu an öncelikli olarak servis tarafını etkiliyor gibi görünse de, bilişim şirketlerinin satışa yönelik kadroları da bir sonraki dalgada bundan nasibini alacaktır muhakkak. Sonuçta yapılacak donanım ve yazılım satışları da artık son kullanıcı kurumlara değil, konsantre veri merkezi işletmecilerine yapılacak. Yapılacak satışlar da ne kadar fiziksel temas gerektirecek, o da tartışılır. En karmaşığı bile bizzat ziyaret ile değil görüntülü iletişim ile çözülebilir muhtemelen… ki o iletişimi kuran kişi de dünyanın herhangi bir yerinde olabilir.

Maliyetleri azaltan, erişimi arttıran bulut bilişim teknolojileri, bilişim teknolojilerinde o ya da bu şekilde emek veren kişilerin istihdamı ile ilgili potansiyel tehlikeleri de beraberinde getiriyor. Zamanında Çikita muz ithalatının Anamur’lu üreticilere yaşattığının benzeri sıkıntıları yaşamamak için elimizdeki bilişim işgücünü bulut bilişim pazarında nasıl en verimli değerlendireceğimiz konusunda milli bir strateji belirlememiz gerekiyor. Umarım çok geç kalmamışızdır.



Bu yazı daha sonra düzenlenerek Telekom Dünyası'nın 138. sayısında yayınlanmıştır.