24 Ocak 2014

Geçmişin Gölgeleri

"Hayırdır inşallah" diye başlayacağım.

Yaş 45. Bugüne kadar 10 farklı evde yaşadım; yazlığı saymıyorum. 8. işimde çalışıyorum; onda da stajları, öğrenciyken part-time yaptıklarımı hariç tuttum. 2 kere evlendim, 2 kere boşandım; resmiyete dönmeden başlayıp bitenler başka hikaye. Türkiye hariç 14 farklı ülke gördüm. Türkiye'nin neredeyse dört bir yanına bir uğramışlığım var. Toplamda 50 küsur şehri ziyaret etmişim; ilçeleri hariç.

Çok şey geçti başımdan. Bazen kendimi bir televizyon kanalı gibi hissediyorum. Kanal aynı kanal ama, çocuk programı, yerli dizi, yabancı dizi, belgesel, dram, komedi, bilim kurgu. Arada başka dizilerin fragmanı tadında kesik, kopuk görüntüler. Kanal aynı kanal ama saat başka, mekan başka, oyuncular başka.

Son bir haftadırsa, geçmişin gölgeleri musallat oldu hayatıma.

İlk karımı gördüm rüyamda; altı yıldır hiç haberleşmedik halbuki. Oğullarımızı tanıştırdık. Akran sayılırlar, pek keyifli oynadılar.

Ertesi gün Spotify dinlerken King Diamond çaldı. Tüm CD'leri vardır ama niyeyse yıllardır dinlememişim. King Diamond deyince aklıma Akın geldi; asistanlıktan oda arkadaşım. Yıllardır ne gördüm, ne bir haber aldım. Facebook'tan filan da bulamadım; kimbilir nerede?

Akın'ı çekiştirmek için ertesi sabah bölümden arkadaşım Bülent'le buluştum. Onun da Akın'dan haberi yokmuş da, haberi oldukları, benim haberim olduklarım derken döküldü o yılların bohçası kahvaltı masamıza.

Üstüne bir sonraki gün bir arkadaşımla öğlen yemeği yiyeceğiz, "seni değişik bir yere götüreceğim" dedi; gittik gittik, gide gide  N.E.T. Piknik'e gittik. 5 küsur sene asistan maaşıyla tek gidebildiğimiz, "Perşembe, 7, N.E.T." diye ezberimiz olan yer. Hacettepe Elektrik'teki akademisyen hayatımızdaki düzeyli diyaloglarımızdan arınmak için "seviye düşürme günü" adı altında düzenlediğimiz etkinlik. Kaç kişi doldu aklıma, saymayayım, sayamam.

Aynı gün Esat'ta işim var. Çıkınca James Cook'a kafayı sarkıttım, Aylin'le denkleştik; gene üniversite yılları. Masadaki diğer arkadaşa gençlik hikayelerimizi anlatırken de kim var, kim yoksa üzerinden geçildi.

Aylin tutturdu "bana Battlestar Galactica DVD'lerini kopyala" diye. Gittim dolaptan buldum; Meteksan'dayken ekipcene imece usulü alıp kopyalarını çıkartmıştık. Kopyalarken Donkey sunucumuzun aldığım yedeğini bulup baktım. Ne ekiptik, hem iş, hem eğlence neler neler yaşadık orada da.

Anılar, olmuşlar, olmamışlar, olması muhtemeller... Gidilmişler, görülmemişler, hayal edilmişler... Hepsinin harmanı, kah kafamda, kah radyoda, kah sokakta karşıma çıktı bu hafta. Muhtemelen bir kısmının ben öyle bakmaya başladığım için fark ettim ama pek bi üst üste geldi sanki hepsi. Yaşlanıyorum; onun getirileri biraz da sanırım.

"Hayırdır inşallah" diye de bitireceğim.

05 Ocak 2014

World Wide War (Post PC #08, Ocak 2014)

Bu aralar beni mutlu eden teknolojilerden biri de online müzik servisleri. Adıyla, Spotify ile sevdiğim birkaç parçadan radyo oluşturup yeni guruplar keşfetmenin zevkini çıkarıyorum. Bu guruplardan bir tanesi de Royal Hunt. 2001 yılı albümlerinde WWW’ye gönderme yapan World Wide War (Dünya Çapında Savaş) diye bir şarkıları var. Şarkıdaki tema tam olarak bu yazının devamı ile aynı değil ama, başlığı nereden yürüttüğümü itiraf edeyim dedim; bir de Royal Hunt güzel gurup, dinleyin.

Öyle ya da böyle, tüm dünyayı saran bir savaş çoktan başlamış durumda. Adını koyun, siber tehdit deyin, bilgi hırsızlığı deyin ama sonuçta sizlerin bilişim cihazlarınız artık siber yollarla suç işleme potansiyeli olan kişilerin hedefi halinde. Bunu kurumsal ya da ulusal boyutta da düşünmek mümkün elbette, ancak en yaygın görüneni kişisel cihazlar üzerinden bireysel bilgileri çalma ve/veya bu cihazları köleleştirerek bunlar üzerinden kötü amaçlı eylemler gerçekleştirme.

Süregelen bu savaşta 2014’te bizleri nelerin beklediğine dair Trend Micro’nun öngörülerini dergimizin sayfalarında sizlerle paylaştık; göz atmanızı şiddetle tavsiye ederim. Bu öngörülere göre sizleri nasıl koruruz diye kafa yorunca da Trend Micro ve Hardware Plus iş birlikteliği ile bir kampanya yaptık.

Hardware Plus okuyucularından 3000 kişi Trend Micro Titanium Internet Security ürününü 90 gün boyunca ücretsiz kullanabilecekleri gibi, süre sonunda oldukça özel bir fiyattan lisanslarını bir yıl uzatma şansına sahip olacaklar. Bu köşemde çalıştığım firma ile ilgili reklam kokan şeyler yazmamaya gayret ediyorum, ancak sahip olacağınız ürünü bir de halk dili ile anlatmak isterim.

Titanium Internet Security, Trend Micro’nun bireysel olarak sunduğu oldukça kapsamlı pakettir. Sahip olacağınız anahtar ile sadece antivirüs değil, sosyal medya güvenliğinizi, web siteleri erişiminizi, çocuklarınızın internet erişimlerini denetleyen, sistem performansınızı iyileştiren pek çok bileşene sahip olacaksınız. Bir de kişisel taahhüdüm; sisteminizi neredeyse hiç yormayacağız.

Haliyle daha detaylı bilgiler için Trend Micro web sitesi ve Trend Micro blog sayfasına başvurabilirsiniz.

Hazır sayfaya uğramışken de Trend Micro’nun güvenli bulut depolama çözümü olan SafeSync için 5 GB online depolama hizmetini de denemenizi tavsiye ederim. Dosyalarınıza Windows, Mac, Android ya da iOS destekleyen istediğiniz herhangi bir bilişim cihazından özel bileşenleri ile ya da herhangi bir WEB tarayıcısı üzerinden kesintisiz erişebilir ve tüm bu cihazlar arasında dosyalarınızın senkronizasyonunu sağlayabilirsiniz. Android kullanıcıları için Mobile Security Personal Edition for Android ve Mobile Backup & Restore for Android de muhakkak göz atmanızı tavsiye ettiğimiz çözümlerden.

Çok uzatmayayım. Lütfen ürünlerimizi tüm özellikleri ile deneyin. Memnun kalacağınızı düşünüyorum.

Vesile ile gerek fiziksel, gerek siber tehditlerden uzak, güzel bir 2014 geçirmenizi diliyorum.

Bu yazı daha sonra düzenlenerek Hardware Plus'ın 8. sayısında yayınlanmıştır.

03 Ocak 2014

Makinelerin Yükselişi (Dört Köşe #17, Ocak 2014)

Bazen içinde bulunduğumuz bilişim sektörü ile otomotiv sektörü arasında benzerlikler buluyorum; bu dergide Eylül 2012’deki ilk yazımda da bu tema üzerinden gitmiştim.

Otomatik vites, anti bloklama fren sistemleri, savrulma önleyici sistemler, yokuş aşağı giderken şarj edilen elektrik motoru ile frenleme, sonra bu motor ile sürüşe katkı… daha da vardır nice otomotiv teknolojisi ki ilk önce kamyon, otobüs gibi büyük ölçekli endüstriyel sistemlerde kullanılsın. Bu teknolojilerin hemen hepsinin bugün en küçük segmentteki otomobillerde ve hatta motosikletlerde bile yaygın olarak kullanıldığını görürsünüz.

Bilişim cihazlarının kendi aralarında insan müdahalesi bulunmadan haberleşmeleri de yeni bir şey değil aslında. 2000’li yılların başında “.com” devrinin en popüler ve uç nokta olarak görünen temalarından bir tanesi sunucu sistemlerin kendi aralarında haberleşmeleri başlığıydı. Zaten her bir şeyin başına “e-” takılması da o zamanlara denk gelir; e-commerce, e-services vb. pek çok ifade, o yıllarda birbirleri ile haberleşebilen sunucu sistemleri için icat edilmişlerdir. Yazılım katmanındaki standartlaşma web servisleri dediğimiz kavrama ulaşmış ve bulut bilişim olarak adlandırılan teknolojilerin temellerinden birini oluşturmuştur.

Tıpkı otomotivde olduğu gibi, önceleri büyük ölçekli sistemlerde devreye aldığımız kendi başına başka bilişim cihazları ile iletişim kurma yeteneği bugün bireysel ve küçük ölçekli bilişim cihazları üzerine de gelmiş durumda. Bilişim cihazı sözcüklerini itina ile seçiyorum; çünkü konu sadece masaüstü sistemler ya da akıllı telefon ve tabletlerle sınırlı değil. Hatta daha ziyade bunlar dışında kalan ve amaca yönelik üretilen, kimi mikro ölçekli cihazların konuşmaları gündemde.

Bu gündemin oluşmasında iki önemli etken rol oynuyor. Bunlardan bir tanesi mikro elektronik alanında meydana gelen gelişim. Günümüzde hemen her şey bu mikro elektronik şaheseri cihazlar sayesinde hem sayısallaştırılabiliyor, hem de sayısal olarak iletilebiliyor. Bu da bizi ikinci etken olan iletişim bacağına getiriyor zaten. İletişim teknolojilerinde; özellikle de kablosuz iletişim konusundaki ilerlemeler hemen her cihazın birbirleri ile konuşarak bilgi alışveriş, yapmasına olanak sağlıyor.

Kan şekerinizi düzenli olarak ölçüp internet üzerinden hastane sistemlerine bildiren, bu sistemler üzerinden gelecek bir komutla da kanınıza tam olması gerektiği kadar insülin salan cihazlar çoktan yapıldı. Benzeri, boru hatlarında dolaşan ve sızıntıyı anında tespit edip merkeze iletebilen sensör cihazları için de geçerli. Hareket sensörü ile odanın boş olduğunu algılayıp ışıkları ve ısıtmayı kapatan, kapıları kilitleyen sistemler akıllı bina kavramı içerisinde konuşuluyor. Eski dostları unutmayalım tabi; cep telefonunuzun konum servisleri ile odanızda olmadığınızı anlayıp işinizdeki masaüstünüzden otomatik olarak oturum sonlandırma, oturum başlatılmaya kalkılsa bile bunu bir saldırı olarak algılama türü akıllar da işin içine dahil edilmeli muhakkak.

Örnek vermenin sonu gelmez. Bu örneklerin hepsi de bize makinelerin iletişimi esnasında arada oyalayıcı faktör olarak giren insanlardan arınmaya yönelik bir yapıyı bir avantaj olarak gösteriyor. Ancak aynı zamanda başlığımı da çaldığım Terminatör serisi gibi bilim kurgu eserinde bir korku öğesi olarak gösterilen makinelerin insana ihtiyaç duymadan çalıştığı dünyaya doğru bir adım daha atıyoruz.

İnsan merak ediyor, angaryaları makinelerin yaptığı, insanları güllük gülistanlık yaşadıkları senaryolar ile Cylon’luların insanlığı devirmeye kalktığı senaryo arasındaki farkı ne belirliyor diye?

2014’ün sizlere ve tüm dünyaya olabildiğince güllük gülistanlık bir yıl getirmesi dileklerimle.

Bu yazı daha sonra düzenlenerek Telekom Dünyası'nın 137. sayısında yayınlanmıştır.