04 Ocak 2015

Savaş Rüzgarları (Dört Köşe #29, Ocak 2015)

Edebiyat ve televizyon meraklıları bu başlığa Amerikalı yazar Herman Wouk’un romanından ya da ülkemizde de gösterilen aynı adlı televizyon dizisinden aşinadırlar. Savaş Rüzgarları’nda ön planda o dönemde yaşayan iki ailenin hikayesi anlatılsa da arka planda 1939’dan 1941’e kadar gerçekleşen ve İkinci Dünya Savaşı’na sebep olan tarihi ve politik olaylara değinilir.

O zamankinden çok farklı olsa da bugünlerde de başka bir tür savaş rüzgarı varlığını hissettiriyor. Aslına bakarsanız yıllardır hafif hafif esiyordu zaten ama Sony Pictures Entertainment’ın hacklenmesi olayı ile şiddetini yeniden hissettirdi.

24 Kasım sabahı Sony Pictures Entertainment çalışanlarının bilgisayarlarında üzerinde kurukafa şekli bulunan bir resim belirdi. Resmin üzerinde “#GOP tarafından hacklendi” ve “Uyarı: Sizi şimdiden uyarmış olalım ve bu sadece bir başlangıç… Gizli ve çok gizli bilgiler de dahil olmak üzere tüm kurumsal verinizi ele geçirdik.” mesajları yer alıyordu. Şirket yetkilileri tüm çalışanlarına hiçbir şekilde kurumsal ağa bağlanmamaları, cihazları üzerindeki kablosuz bağlantıları kapatmaları türü uyarılarda bulunmakla birlikte iş işten geçmişti. Saldırı ve ele geçirildiği iddia edilen veriler doğruydu. Üstüne üstlük saldırganlar kurumda bulunan orijinal verilerin tamamını silmişlerdi.

İlk önce dördü daha yayına girmemiş beş Sony filmi internete sızdırıldı. Ardından hem şirket içi gizli dokümanlar, hem de şirketin birlikte çalıştığı oyuncu ve diğer ünlülerle yaptığı yazışmalar gözler önüne serildi. Jessica Alba’nın otellerde kullandığı takma addan, Leonardo DiCaprio hakkında “alçak” ifadesi kullanılan e-postalar, oyuncuların filmlerden aldıkları ücretler, henüz çekimleri süren son Bond filmi Spectre’nin de dahil olduğu pek çok senaryo şimdiye kadar ifşa edilen değişik bilgiler arasında yer alıyor.

En sarsıcı olan ise söz konusu gurubun bir Sony filmi olan The Interwiev (Röportaj) ile ilgili yaptığı
tehdit oldu. “Uyarı: Filmin galası da dahil olmak üzere “Röportaj”ın gösterildiği yerlerde terörizmde eğlence arayanların ne kadar acı bir kadere mahkum olduklarını size açıkça göstereceğiz.” diye başlayan ve “11 Eylül 2001’i hatırlayın” ve “Kendinizi bu mekanlardan uzakta tutmanızı tavsiye ediyoruz” ifadelerini de içeren muhtıra sonucu Sony filmin galasını ve tüm diğer gösterimlerini iptal etti.

“The Interview” filmi Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’a suikast düzenlemekle görevlendirilen iki Amerika’lının matrak maceralarını anlatıyor. Gurubun bu filme odaklanması da söz konusu siber saldırının Kuzey Kore tarafından organize edildiği yönündeki şüpheleri güçlendiriyor. “FBI, bu saldırılardan Kuzey Kore hükümetinin sorumlu olduğu sonucuna varacak yeterli bilgilere sahip” açıklaması resmen yapıldı.

Böylece batı dünyası yıllardır kendisine farklı yollardan kafa tutan Kuzey Kore’ye karşı ciddi bir yenilgi yaşadığını itiraf etmiş oluyor.

Tabi “tencere dibin kara, seninki benden kara” misali, 2010’da İran nükleer santrallerini durduran Stuxnet saldırısının ardında da Amerika Birleşik Devletleri’nin olduğu konusunda hem kamuoyu hem de pek çok uzman hemfikir. Hindistan kasıtlı olmasa da kendisine de bulaştırarak sorun yaşattığı için Amerika’dan tazminat istiyor.


2007 yılında çıkan Bronz Asker heykeli krizinde de Rusya Estonya’ya karşı büyük bir siber saldırı düzenlemiş ve Estonya kurumlarına ciddi zarar vermişti. “Bilgi Çağı”nda, bilginin barındırıldığı ortam olan bilişim sistemlerinde büyük çaplı bir savaşın rüzgarları esiyor etrafımızda. İkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa’da yaşanan ufak tefek çarpışmalar misali. Neyse ki bu çarpışmalar da şimdilik sanal; henüz bu savaşlarla ilgili doğrudan kan dökülmedi. Ama Sony’yi hackleyen gurubun uyarısı bu çarpışmaların fiziksel dünyaya geçmesinin an meselesi olduğunu hatırlatıyor. Çarpışmalarda bazen bir taraf galip gelir, bazen öbürü. Savaşı da kazanan bir taraf olur elbette ama her zaman zararı gören savaşa alet olan masumlardır. Umarım 21. yüzyılın siber savaşında tek zarar gören veriler, sistemler olur. Savaşsız, hastalıksız ve mutlu günler geçirmeniz dileklerim ile yeni yılınızı kutluyorum.

Bu yazı daha sonra düzenlenerek Telekom Dünyası'nın 149. sayısında yayınlanmıştır.

Harika bir yıldı! Bunun parçası olduğun için teşekk… (Post PC #20, Ocak 2015)

Okurum’un Geçen Yılı'na bir göz atınca...

“Sevgili Okurum. Siber savaş diye başladık. Bulutta depolamayı konuştuk. Silahlardan, arabalardan, internette moda olan testlerden bahsettik. Benim telefon rehberim, Merkür geri giderken yaşadıklarım konu oldu. Değişen restoran adab-ı muaşereti, iç çamaşırları, oyunlar derken Windows 10’a geldik. Yine siber bulaşkanlarla yılı kapattık. Ne güzeldi… Seneye görüşürüz” diye ben de bi Facebook çakması eziyet yapayım size.

Yapmayın Allah aşkına, bu kadar mı tek tipleşmeye itiyor bizi bu meret? Bir “Paylaş” düğmesi gördük mü, hemen basalım gitsin. Benim ki Facebook’ta kabaca 350 arkadaşım var, bana baygınlık geldi. 1000+ arkadaşı olanların yaşadığı eziyeti düşünmek bile istemiyorum.

Çok merak ediyorum, kaç kişi o meretin başında bir de “Özelleştir” düğmesi olduğunun farkında? Farkına varanların kaçı basıp da iki satır değişiklik yaptı? Her bir sorumun cevabının bir öncekinden misliyle az olduğunu garanti ederim.

Tembelleştik iyice. Tamam, bilişim teknolojileri, gittikçe akıllanan programlar, arayüzler vb. bizim için birçok şeyi daha kolay, daha basit hale getiriyor ama kendimiz olmayı da unutmamak lazım.

Sosyal paylaşım konusunda herkesin orijinal içerik üretmesini beklemiyorum tabi ki. Hani kendi çektiğimiz fotoğrafları filan saymıyorum da, böyle sanatsal albümler, dinamik sayfalar, capsler filan her babayiğidin harcı değil. Ya da eşdeğer içeriği de tekrardan üretmenin anlamı yok. Ama ne bileyim, paylaşırken kendinden de bir şeyler katmalıymış insan gibi geliyor bana. İki kelime yaz, birine bi laf at.

Bir de paylaştığın şeyler bir mesaj içeriyorsa, bir araştır bakalım, aslı astarı var mı? Kaç kere gördük “İngiltere Kral’ı Atatürk’ün elini öpmeye kalktı” diye alakası olmayan fotoğrafları. Rahmetli Nejat Uygur’u kaç kere öldürdük Twitter ve Facebook’ta; adam sonunda hakikaten öldüğünde kimse inanmadı.

Tanıyanlar biliyor, ben seviyorum sosyal medyada paylaşımda bulunmayı. Gerek yaşamımdan kesitler, gerek hoşuma giden içerikler, düşüncelerim, yazılarım filan. Herkesin paylaştığına da saygım var ama biraz daha özen, biraz daha kendini ifade olsun istiyorum işin içinde. Öylesi daha nezih, daha lezzetli geliyor bana. Yoksa tweet, retweet, nereye kadar?

Tıpkı sosyal medya sayfalarımız gibi kimi kaliteli, kimi sıradan, kimi neşeli, kimi üzücü nice içeriği barındırdı 2014 yılımız da. Bir seneyi daha yaşayabilmiş olmanın “Beğen”isi ile “Yorum”larımızı yazarak “Paylaş”alım 2014 anılarımızı sevdiklerimizle.

2015 daha da keyifli geçsin. #yeniylinizkutluolsun

Bu yazı daha sonra düzenlenerek Hardware Plus'ın 20. sayısında yayınlanmıştır.