20 Mart 2013

Kendim Gibi Fotoğrafımı Çekecek Bir Hayırsever Arıyorum

Allah rızası için, birisi bu işe el atsın.

Trend Micro'ya başladığımla ilgili basın duyurusu için güncel bir fotoğrafımı istediler. Gittim oldukça iyi bilinen bir fotoğrafçıya. Yarım saat uğraştılar. Ahanda çıka çıka bu çıktı.


Bu ne kasıntı, bu ne ruhsuz, bu ne meymenetsiz... Neyse, kendime de çok yüklenmeyeyim ama, hiç sevmedim.

Oysa, ben farkında bile değilken, bir arkadaşımın deyimi ile "doğal habitatımda" çekilen fotoğraflarda çok daha iyi çıktığımı düşünüyorum. Daha kendim gibi. Daha doğal.

Yardım lütfen. :)



Dört Köşe, Mart 2013 Ve Bir İlk

Bu ayki Dört Köşe yazımı da bana elektronik hali ulaşır ulaşmaz paylaşayım istedim.

 

Bu ay bir de ilki yaşadık. Yolladığım ilk yazıda ufak bir bir revizyon yapmam gerektiği ortaya çıktı. Düzenli yayın yapan bir yere yazı yazmanın gerçeklerinden birisi de bu olsa gerek de, ilk defa başa gelince insan yadırgıyor. Orijinal hali için Göbeği Açık Kız başlıklı blog yazısına bakabilirsiniz.

Göbeği Açık Kız (Dört Köşe #07, Şubat 2013)

Yıl 1995, mevsimlerden de yaz olmalı ki, ben Kızılay’da Yeni Karamürsel’in önünde bir arkadaşımı beklerken yanımda sohbet eden kızlardan biri düşük belli bir pantolon ve göbeği açık bırakan bir T-Shirt giymişti. Görünüşün yanı sıra asıl dikkatimi kızların sohbet konusu çekmişti. Bir tanesi, biraz şikayetçi bir şekilde, “Babama söyledim ama anlamıyor ki” diyordu, “üniversiteyi kazanma hediyesi olarak Pentium 90 alma, bunun yeni soketlisi çıkacak diye söyledim ama gitmiş almış”. Daha 17-18 yaşlarında olan bu iki kardeşimin konuşmaları bilişim hizmetlerinin artık daha önce de “bilgisayarcı” olarak tanımladığım zümrenin çok dışına taştığını idrak etmeme neden olmuştu

Yine de o zamanki vizyonum sadece bilgisayar kullanıcılarının sayısının çok daha artacağı, herkesin interneti bilgisayarlarla gezeceğinden öteye gitmemişti. Bugün tüketici elektroniği dediğimiz kavramın bilişim ile hizmet alan cihaz sayısının büyük çoğunluğunu oluşturacağı aklıma gelmezdi. Haliyle bu cihazların kullanıcıları da bilişim kullanıcılarının çoğunluğunu oluşturuyorlar; ki artık hemen herkes bu kitleye dahil.

Bizim göbeği açık kızın bilgisayarını o gün bile bir antivirüs programı ile koruyorduk. Bugün kariyer yapmış bir iş kadını olduğunu varsaydığım hanımefendinin bilgisayarı için de bu geçerli. Ancak artık korunması gereken bir sürü cihazı daha oldu zaman içinde. Evinde bir akıllı televizyonu var; Java çalıştıran. Haliyle Java açıklarına da hedef olan. Kendisi kullanırken sorun yok belki ama, annesinin tabletini kaçırıp da meyve kesen çocuğunun da tehlike arz eden sitelere erişmesini engellemenin bir yolunu bulmak zorunda.

O genç yaşında Soket 5 ile Soket 7 arasındaki farkı bildiğine göre, büyük ihtimalle bizim sektörde kariyer yapmıştır diye düşünmek istiyorum. Eğer öyleyse, işyerindeki hayatı daha zor. Çünkü her şeyin erişim üzerine kurulduğu düzende, çalıştığı kurumda bir IP taşıyan her cihazın her iki anlamda da korunması gibi bir derdi var. Hem o cihazı koruyacak; hem de o cihaz üzerinden başka cihazlara saldırılmasını engelleyecek.

Geçenlerde enteresan bir sohbet yaşadık. Bir arkadaşımız çalıştığı kurumdaki bir kaynakta bulunan bir veriye erişmek için kurumda bulunan Linux tabanlı bir video cihazına Telnet çekip, oradan da Dizin Sunucusu’na kadar ilerlemeyi başardığını anlattı bize. Sonuçta kendisi yapıyı ve belirli şifreleri bildiği için kolayca yapabilmişti bu işi ama, işinin ehli bir saldırganın da kullanabileceği açık bir kapıyı istemeden de olsa fark etmişti. Tabi, ertesi gün doğrudan bu erişimle ilgili bir güvenlik önlemini bizzat kendisi uygulamaya koymuş.

Günümüzde bilişim güvenliğinde var olduğunu düşündüğüm iki büyük tehlikeden ilki için güzel bir örnek aslında; nereden geleceği belli olmayan saldırılar. Bununla kastım, IP kamera, uydu alıcısı, Digital Signage amaçlı ekranlar, turnike sistemleri gibi üzerine bir güvenlik paketi yükleyemediğimiz ya da yüklemeyi akıl etmediğimiz cihazlar. Bunlara bir şey olmuyor belki, ama bunlar vasıtası ile bir şeyler olabiliyor.

Bir diğeri ise ne olduğu belli olmayan saldırılar. Sonuçta, herhangi bir güvenlik mekanizmasının bir tehlikeyi önleyebilmesi için daha önceden bir şekilde bilinen bir tehlike ile bunu örtüştürmesi lazım. Eğer saldırgan, size özel bir saldırı tasarlamışsa, bunu dünyadaki hiç bir örtüştürme tabanlı güvenlik önlemi tanıyamaz.

Bu ikisinin kombine kullanıldığı, hele bir de ileri tarihte tetiklenen bir saldırı varsa... Vay halinize.
Bulut bilişim ve web servisli dünyada bugün yeni nesil güvenlik yazılımları bu tür saldırıları önceden tespit edebilecek çözümlere doğru odaklanıyorlar. Veri merkezi güvenliği ve hedefe odaklı gelişmiş tehditler bu senenin en popüler konularından.

Bahsi geçen kızımız, gerçekten hayal ettiğim gibi bilişim üzerine kariyer yaptıysa, şu sıralar göbeğindeki açıktan çok daha kritik açıklarla uğraşıyor olmalı.

Bu yazı daha sonra düzenlenerek Telekom Dünyası'nın 127. sayfasında yayınlanmıştır.

04 Mart 2013

Çalışmak, Çalışmak ve Çalışmak (Ben İneğim)

Saat şu an itibarı ile 22:55. Yeni bitirdim bir taslak şartname çalışmasını. Oğlan bende kalıyor ama, bugün erken uyudu; ben de fırsat bildim. Telekom Dünyası'nda geçen ay çıkan yazıyı post ettim bir saat önce, sonra şu yeni biten şartname. Önümde beni bekleyen şirket blogundaki yazı var daha; ha oraya da uğrayın, blog.trendmicro.com.tr adresinde de yayındayız.

Ne çok iş var yapacak; kafamdakilerin onda birini bir yere yazsam bir cilt Larousse eder; 10 ciltte seriyi tamamlarız. Bu hafta yapacağım her iş şimdiden planlı, daha arada sürprizler de çıkar.

Yanlış anlaşılmasın, şikayet değil bunlar. Sadece ruh halimi anlatış. 22 yıldır çalışıyorum; hiçbir zaman hayatım şimdikinden farklı olmadı.

Hayatımın ilk yıllarında şikayetçiydim bundan. Sonra fark ettim ki, rahatsızlık bende.

Hacettepe'de asistanlık yaparken kimse  demedi bana otur bütün deneyleri ChiWriter ile yaz diye. Hadi yazdın, ikinci sene hepsini Word 2.0'a çevir diye dürten kimdi? Dot-matrix yazıcının şeridini çıkartıp da mumlu kağıdı delerek aldığın çıktıları teksir makinesinde kullanmak için kaç gününü harcadın?

Benle aynı işi yapmasına rağmen 10:00'da işe gelip 16:30 gibi giden kişilerle de çalıştım. Ben 08:00 - 20:00 mesai yapıyordum; soran olursa o da işini yapıyordu, ben de.

Uzatmak mümkün. Ama sonuç şu; beni çalıştıran yok. Ben çalışıyorum. Çalışmazsam, aklımdakileri yapmazsam ben rahatsız oluyorum.

Siz de kendinize sorun; çok çalışmanızın ne kadarı sizden, ne kadarı dışarıdan diye. Sonra da kendinizle barışın. Siz böylesiniz.

1999'da yayınlanan bir Sütaş Ayran reklamı bana bu konuda ışık tuttu. Pek çok insan evinde dizi vb. seyrederken ben niye çalışıyorum diye düşünürken... Teşbihte hata olmaz, buyrun:


  • İnsanlar bu sıcakta ne yapıyor?
  • Ayran içiyor.
  • Biz niye içmiyoruz?
  • E, biz ineğiz. 
Kendi adıma... Ayran içmiyorsam sebebi benim. Ben ineğim!

Şubat'ta Da Dört Köşe Vardı

Ama, yoğun bir dönemdi, zamanında burada paylaşamadım. Zaten başka yazı da yazamadım bu aralar.


Telekom Dünyası'nın Mart sayısı çıkmadan yetiştireyim istedim açıkçası. Yazılar sayfasını da güncelledim vesile ile.