03 Kasım 2014

Deli Gibi Çalışırken (Dört Köşe #26, Ekim 2014)

Hadi bana da “Gavur özentisi” deyin ama batı ülkelerinde gerçekten çok imrendiğim bir kültür var. O da çalışma saatleri. Daha doğrusu, çalışma saatlerine uyma kültürü. Sabah 9:00, akşam 18:00. Sadece devlet dairelerinde değil ama. Manavı, eczanesi, tütün dükkanı ne varsa kapanır 18:00’de. Bazı ülkeler haftanın bir ya da iki günü istisna yaparlar, 20:00’de kapanır dükkanlar. Restaurant’lar filan hariç tabi ama misal, İngilizlerin o meşhur publarının da en babası 22:00 dedi mi kapatır dükkanı. Sabah ta öyle. Hiç unutmam, Stuttgart’ta bir hediyelik eşya dükkanından son gün sabah erken alış veriş yapacağım, oradan uçağa yetişeceğim. 8:45’te dükkanın önündeyim, içeri görüyorum, dükkan sahipleri içeride laklak ediyorlar. Camı tıklattım. Adam saatini gösterdi içeriden. Hani açayım da satayım gitsin; yok. Pazarları açık yer mi? O hiç mümkün değil.

Benim çocukluğumda üç aşağı beş yukarı böyleydi durum ama şimdi böyle olması hayal bile edilemez. Hadi biz özel sektörüz de, eskiden devlet memuru dediğin 17:00’de çıkardı. Nerede, kız kardeşim saat 21:00’den önce gelemiyor oldu evine. Hoş gelse ne, kafada işi taşıyor zaten.

Mağazacılık deseniz bambaşka bir konu. Alışveriş merkezleri sabah 10:00’da açılıyor, taa 22:00’ye kadar. E bir saat önce var dükkana, onun için bir saat önce evden çık. Kapatınca da bir saat derleme toparlama, bir saat yol deseniz. 16 saat fiilen çalışılıyor demek. E, 8 saat de uyku deseniz. Zaten 7x24 esasına uyuldu demektir.


Bizim halimiz de bi ayrı tabi. “Herhangi bir yerden, herhangi bir zamanda, herhangi bir cihaz ile” diye bir kavram var bilişim olarak icad ettiğimiz. Yaz tatilimde, akşam 22:00 sularında banyodan mail cevaplamışlığım var şahsen; daha dramatik örnekler de bulunabilir.

E bütün bunları neden yazdın burada derseniz. İşte burada bizim sektör giriyor devreye; iletişim ve bilişim teknolojileri. Hani hep diyoruz ya, “ayol çoluk, çocuk, kimsenin elinden düşmüyor şu telefonlar” diye. Aslında çalışma adı altındaki koşuşturmamızda birbirimizi görememenin, duyamamanın eksikliğini gideriyoruz o aletlerle. Derdimizi anlatacak arkadaşlarımızı bizzat göremeyince “of anam offf” diye bir post sallıyoruz Facebook’a. Çocuklarımız birbirlerini göremedikleri zamanda WhatsApp’la paylaşıyorlar çocukluklarını. Mağazada çalışan anne kızıyla telefonla konuşabiliyor ancak; oturup karşılıklı görüştükleri zaman çok az çünkü. Say say sonu gelmez ama hayatımız bu tempodayken de başka türlü sosyal bir varlık olmamız çok zor.

Tabi, tavuk ve yumurta döngüsü burada da söz konusu. İletişim cihazları ile sosyalleşebilme imkanı mı bizi asosyal yaptı yoksa bizi o asosyale zorlayan çalışma koşulları yüzünden mi iletişim cihazları ile sosyalleşme delisi olduk diye sorgulamak mümkün. Ama bizim sahip olduğumuz deli gibi çalışma kültürü açısından bakıca, sanki ikincisi daha gerçekçi geliyor bana.

Başka bir açıdan bakınca da, o deli gibi çalışma temposunda arada bizi rahatlatan cihazlar da onlar. O çalışma saatleri sırasında sigara molasında 2 tur Clash of Clans oynayan sayısı da az değil. Hani o 16 saat diye hesap ettiğimiz çalışma sürecinin bir kısmı da eş dostla telefon konuşması, online banka işlemleri, indirim sitelerinden alışveriş, sosyal medyada geyik gibi her biri birkaç dakika süren ama toplamı da epey bir zaman tutan kaçamaklardan oluşuyor.

Kime sorsanız “deliler gibi çalışıyorum” diyor bugünlerde. O çalışmanın içerisinde de, dışarısında da bilişim ve iletişim teknolojileri hiç fark ettirmeden en baş rolü kapmış durumda.

Bu yazı daha sonra düzenlenerek Telekom Dünyası'nın 146. sayısında yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder