03 Ocak 2014

Makinelerin Yükselişi (Dört Köşe #17, Ocak 2014)

Bazen içinde bulunduğumuz bilişim sektörü ile otomotiv sektörü arasında benzerlikler buluyorum; bu dergide Eylül 2012’deki ilk yazımda da bu tema üzerinden gitmiştim.

Otomatik vites, anti bloklama fren sistemleri, savrulma önleyici sistemler, yokuş aşağı giderken şarj edilen elektrik motoru ile frenleme, sonra bu motor ile sürüşe katkı… daha da vardır nice otomotiv teknolojisi ki ilk önce kamyon, otobüs gibi büyük ölçekli endüstriyel sistemlerde kullanılsın. Bu teknolojilerin hemen hepsinin bugün en küçük segmentteki otomobillerde ve hatta motosikletlerde bile yaygın olarak kullanıldığını görürsünüz.

Bilişim cihazlarının kendi aralarında insan müdahalesi bulunmadan haberleşmeleri de yeni bir şey değil aslında. 2000’li yılların başında “.com” devrinin en popüler ve uç nokta olarak görünen temalarından bir tanesi sunucu sistemlerin kendi aralarında haberleşmeleri başlığıydı. Zaten her bir şeyin başına “e-” takılması da o zamanlara denk gelir; e-commerce, e-services vb. pek çok ifade, o yıllarda birbirleri ile haberleşebilen sunucu sistemleri için icat edilmişlerdir. Yazılım katmanındaki standartlaşma web servisleri dediğimiz kavrama ulaşmış ve bulut bilişim olarak adlandırılan teknolojilerin temellerinden birini oluşturmuştur.

Tıpkı otomotivde olduğu gibi, önceleri büyük ölçekli sistemlerde devreye aldığımız kendi başına başka bilişim cihazları ile iletişim kurma yeteneği bugün bireysel ve küçük ölçekli bilişim cihazları üzerine de gelmiş durumda. Bilişim cihazı sözcüklerini itina ile seçiyorum; çünkü konu sadece masaüstü sistemler ya da akıllı telefon ve tabletlerle sınırlı değil. Hatta daha ziyade bunlar dışında kalan ve amaca yönelik üretilen, kimi mikro ölçekli cihazların konuşmaları gündemde.

Bu gündemin oluşmasında iki önemli etken rol oynuyor. Bunlardan bir tanesi mikro elektronik alanında meydana gelen gelişim. Günümüzde hemen her şey bu mikro elektronik şaheseri cihazlar sayesinde hem sayısallaştırılabiliyor, hem de sayısal olarak iletilebiliyor. Bu da bizi ikinci etken olan iletişim bacağına getiriyor zaten. İletişim teknolojilerinde; özellikle de kablosuz iletişim konusundaki ilerlemeler hemen her cihazın birbirleri ile konuşarak bilgi alışveriş, yapmasına olanak sağlıyor.

Kan şekerinizi düzenli olarak ölçüp internet üzerinden hastane sistemlerine bildiren, bu sistemler üzerinden gelecek bir komutla da kanınıza tam olması gerektiği kadar insülin salan cihazlar çoktan yapıldı. Benzeri, boru hatlarında dolaşan ve sızıntıyı anında tespit edip merkeze iletebilen sensör cihazları için de geçerli. Hareket sensörü ile odanın boş olduğunu algılayıp ışıkları ve ısıtmayı kapatan, kapıları kilitleyen sistemler akıllı bina kavramı içerisinde konuşuluyor. Eski dostları unutmayalım tabi; cep telefonunuzun konum servisleri ile odanızda olmadığınızı anlayıp işinizdeki masaüstünüzden otomatik olarak oturum sonlandırma, oturum başlatılmaya kalkılsa bile bunu bir saldırı olarak algılama türü akıllar da işin içine dahil edilmeli muhakkak.

Örnek vermenin sonu gelmez. Bu örneklerin hepsi de bize makinelerin iletişimi esnasında arada oyalayıcı faktör olarak giren insanlardan arınmaya yönelik bir yapıyı bir avantaj olarak gösteriyor. Ancak aynı zamanda başlığımı da çaldığım Terminatör serisi gibi bilim kurgu eserinde bir korku öğesi olarak gösterilen makinelerin insana ihtiyaç duymadan çalıştığı dünyaya doğru bir adım daha atıyoruz.

İnsan merak ediyor, angaryaları makinelerin yaptığı, insanları güllük gülistanlık yaşadıkları senaryolar ile Cylon’luların insanlığı devirmeye kalktığı senaryo arasındaki farkı ne belirliyor diye?

2014’ün sizlere ve tüm dünyaya olabildiğince güllük gülistanlık bir yıl getirmesi dileklerimle.

Bu yazı daha sonra düzenlenerek Telekom Dünyası'nın 137. sayısında yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder