04 Ekim 2012

Bir Reklam Ve Düşündürdükleri

Türk Hava Yolları'nın Bu Gurur Hepimizin reklamı dün bütün TV kanallarında ve bizim alemlerde seyire sunuldu. Dünyada en fazla ülkeye uçan hava yolu olmuş THY, tebrik ediyoruz.


Reklamı ilk izlediğim andan itibaren müptelası oldum. Açıkça yazıyorum, çok güzel, çok beğendim ve beni çok duygulandırdı. Ek olarak da belirteyim, "...diir o benim milletimin..."e denk gelen gaydalı kısım, Ankara'da gayda kursu var mı konulu bir araştırmaya kadar itti beni (bulamadım ne yazık ki).

Ancak bu yazımda asıl paylaşmak istediğim konu, maalesef reklamdan sonra başlıyor

Hemen kafamda İstiklal Marşı'nı ticari bir reklamda kullanmak ne derece doğru diye tartmaya başladım. Şimdilerde pek takılmıyor ama, bize çocukluğumuzda  bayrağın çöpe atılmayacağı, yakılarak imha edileceği filan türü şeyler öğretmişlerdi. İstiklal Marşı da bayrak gibi milli bir değerimiz, hala duyduğumda ayağa kalkmamak için bir bilinç kullanmam gerekir; kendini tutamadığını bildiğim de çok tanıdığım var.

Sonra, "Kahraman ırkıma" kısmını çalan Asya kökenli gruptaki morlu arkadaşın "Korkma sönmez" ile başlayan vatandaş olup olmadığını merak ettim; evet aynı. E, o zaman bir sürü başka alternatif varken niye aynı adamı ve enstrümanı iki kere çıkarttılar diye takıldım.

Gayda ve gayda kursu kısmını anlattım zaten.

Ben tam reklamı seyrederken, Suriye'ye topçu ateşi ile karşılık verildiği haberi yayıldı. Savaş endişesi ile bu derece dolu olduğumuz bir günde, milli duygulara bu kadar hitap eden bir reklamın yayına konması nasıl bir tesadüftür diye düşündüm.

Daha da uzatabilirim de,  gerek yok.

Bu konularda kendimi hariç tutmak yerine, tam tersine kendim üzerinden gitmeyi tercih ediyorum. Yahu, altı üstü bir reklam işte, seyret, beğen, otur.

Olmaz, illa altında birşey aranacak, bi yamuk bulunacak, huzur diye birşey kalmayacak.

Hayatı ve onu oluşturan şeyleri sorgulamak gerektiğine ben de inanıyorum. Ama, dünya öyle bir hale geldi ki, sorgularımız sonuç bulamıyor. Bir karara varamıyoruz, içimizin içimizi yediğiyle kalıyoruz. Sonunda da, "amaaaan, neyse ne" diyor ve hiç sorgulamasak olacağımız noktaya geliyoruz.

11 Eylül 2001'i Usame bin Ladin mi örgütledi, yoksa süper güçlerin işi mi, yoksa yoksa o süper güçler bu iş için Usame bin Ladin'i mi kullandı? İkiz kuleler gerçekten uçakların çarpması ile mi yıkıldı, yoksa başka düzenekler mi vardı? Turgut Özal eceli ile mi öldü, öldürüldü mü? Ergenekon, Balyoz gerçekten var mı, yoksa suni üretilmiş senaryolar mı?

Hepsi için, olası her yönde o kadar çok belge ve bilgi var ki. Günün sonunda, hiçbirine inanmıyoruz.

Yukarıda saydıklarımdan, gayda kursu dışında hiçbirine cevap bulamadım.

Başkalarını bilemeyeceğim ama bu inanamama olayı beni rahatsız ediyor.

Ben doğruyu bilmek istiyorum. Bir şey bilip bu bildiğimin doğru olduğuna inanmak istiyorum; ha sonradan bildiğim yanlış çıkar, öğrenir, asıl doğrusunu bilir olurum.

Ama derdim şu, bilemiyorum. İnanamıyorum.

Boşvermeyi de kendime yediremiyorum.

Öyle olunca da, böyle güzel bir reklam bile verdiği keyfin yanında bir sürü de abuk sabuk düşünce dolduruyor kafama.

Bir ben miyim bu kadar dert eden; onu da bilemiyorum.


Alakasız Ek:

Dert derken, Hacettepe Bilgisayar'dan, Beytepe'deki rock camiasından, eski işyerim DataSel'den, Ankara bilişim camiasından arkadaşımız Erdoğan Yılmaz'ın vefat haberi geldi. Allah rahmet eylesin.

1 yorum:

  1. Face'te bir sürü yorum yazdım ama son bir tane de buraya yazayım. Asıl yazdıkların reklam dışıyla ilgili biliyorum ama bu arada bu tür, önce internette parlamış viral video'ların kendilerinin veya benzer-taklitlerinin reklamlara yansımasını haksız kazanç gibi görüyorum. (doğa için çal-serisi benzeri) Zaten tutmuş bir video var. Reklamcı kafa yormuyor. Hazırdan faizini yiyor bi güzel.

    YanıtlaSil