09 Şubat 2015

İçimizdeki O Canavar (Dört Köşe #30, Şubat 2015)

1980’li yılların sonlarında, ülkemizde her gün ortalama 20 kişinin canını kaybettiği trafik kazalarına karşı toplumu bilinçlendirmek için ortaya atıldı Trafik Canavarı kavramı. Hatırladığım kadarı ile ailesi ile araba kullanırken canavara dönüşen bir babanın canlandırıldığı biraz da korkunç bir video ile tanıtıma girmişti; o tarihlerde henüz 12 yaşında olan kızkardeşim televizyonda başladığında korkup içeri kaçardı.

Trafik canavarı dediğimiz aslında bizleriz. Yazılı kurallara uymuyoruz. Yol boşsa kırmızıda geçen, alkollü direksiyona oturan, radar yoksa hız sınırlarını umursamayan yabancı birileri değil. Tabi trafik canavarı videosunun döndüğü yıllarda Dallas dizisindeki otomobil telefonlarına bile “vay beee” diye baktığımız için gün gelince iletişimin de bir trafik canavarlığı olacağı aklımıza gelmiyordu. Oysa şimdi trafik kazalarının temel nedenlerinden birisi oldu cep telefonları. Kazaların neredeyse %25’inin sebebi telefonlar.

Ülkemizde 2001 yılından bu yana trafikte seyir halindeyken cep telefonu ile konuşmak yasak. Kulaklık ve kablosuz handsfree cihazlar ile konuşma serbestisi bile 2012 yılında yasallaştı. Bu yazıyı okuyanlar arasında 2001’den bu yana araç kullanırken cep telefonu ile hiç konuşmadığını iddia edecek kaç kişi çıkar acaba? İğne kendime…

Tabi bu yasanın tek delindiği yer konuşmak da değil. SMS’leşmek daha da beter. Hadi konuşurken en azından gözünüz yolda ve el sabit. Metin mesajı yazarken hem gözümüz hem de elimiz araç kullanmak dışında işlerle uğraşıyor.

Ve akıllı telefonların gelmesi ile artık sadece SMS de değil mevzu. WhatsApp’ı, Twitter’ı derken… Hele bir de e-postalar girince işin içine… Evinden çıkıp işine gidene kadar yolu görmeyenler var.

Ve bu görmezliğin de acı bedelleri var. Bu konuda en sağlam istatistik tutan Amerika Birleşik Devletleri bu konuyla ilgili akla zarar verecek rakamlar ortaya koymuş durumda. Sadece 2011’de ABD’de 1.3 milyon trafik kazasının cep telefonları ile ilişkili olduğu ortaya konulmuş. Bu kazalardaki ölü sayısı 4000’e yakın.

Bir mesaj yazarken ya da okumak için telefonunuza baktığınız ortalama süre 4.6 saniye olarak tespit edilmiş. Saate 90 km. hızla gidiyorsanız kaba hesap 120 metre yolu görmeden geçmişsiniz demek oluyor ki, fikir vermesi açısından bu mesafe bir futbol sahasının boyuna denk gelir. İlla alkol ile mukayese edecekseniz, mesaj yazarken araba kullanmak 100 promile, yani yasal alkol limitinin 2 katına eşdeğer bir etki yaratıyor insan üzerinde.

Yapılan istatistikler mesajlaşırken kaza yapma riskinin 23 kat arttığını söylüyor. Sadece telefonu almak için uzanmak bile kaza yapma ihtimalinizi 1.5 kat arttırıyor.

“Abi bu saatte kimse olmaz”, “benim bünyem sağlam” ya da “araba yola iyi basıyor” gibi ürettiğimiz bahanelerin çok benzerlerini bu mesajlaşma için de ürettik. “Cama doğru tutarak yazıyorum”, “ben bakmadan da yazabiliyorum”, “yazmıyor, sadece okuyorum” ya da “valla kırmızıda durunca bakıyorum maillere” gibi cümleler bu işin kaçamakları.

Bu konuda en çok ebeveynlerden gördükleri davranışları tekrar eden gençlerin canı yanıyor. Oturdukları yerde zaten birer mesaj canavarı olan yeni kuşak, ehliyeti yeni almanın tecrübesizliği ile direksiyon başında telefon ile de oynamaya başlayınca ortaya acıklı tablolar çıkıyor.

Kulaklık benzeri aksesuarların ucuzlaması ve yaygınlaşması ile araç kullanırken konuşma ile ilgili tehlikelerin bir miktar önüne geçilmiş durumda. Ancak direksiyon başında mesajlaşma konusunda büyük bir bilinçlendirme çalışması yapılması gerekiyor. Gelişen iletişim teknolojilerinin getirdiği iletişim çeşitliliğinin 1980’lerde adını koyduğumuz Trafik Canavarı’nı beslememesi için başta gençler olmak üzere tüm sürücülerde bir farkındalık yaratmamız gerek.

Bütün bu yazdıklarımda, iğne kendime… Kendi iyiliğiniz için, çuvaldıza maruz kalmayanlardan olun.


Bu yazı daha sonra düzenlenerek Telekom Dünyası'nın 150. sayısında yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder